Jeolojik yapıya bağlı olarak yerkabuğu ısısının etkisiyle sıcaklığı sürekli olarak bölgesel atmosferik yıllık ortalama sıcaklığın üzerinde olan, çevresindeki sulara göre daha fazla miktarda erimiş madde ve gaz içerebilen, doğal olarak çıkan veya çıkarılan su, buhar ve gazlar ile yeraltına insan düzenlemeleri vasıtasıyla gönderilerek yer kabuğu veya kızgın kuru kayaların ısısı ile ısıtılarak su, buhar ve gazların elde edildiği yerleri ifade eder. Bu tür kaynaklardan elde edilen enerjiye ise “Jeotermal Enerji” denir.
Jeotermal enerjiden; tarihsel olarak en yaygın yararlanma biçiminin termal tedavi amaçlı olduğu bilinmektedir. Termal tedavi amaçlı ilksel kullanımlar antik dönemlerden bu yana ülkemizde yaygın olarak uygulanmıştır. Bu tür kullanıma ilişkin kalıntılar ülkemizin özellikle batı bölgelerinde çok sayıda bulunmaktadır. Bu çerçevede Balçova – Narlıdere jeotermal sahasından da eski çağlardan bu yana termal tedavi amaçlı yararlanılmış, hatta bu nedenle şu anda Balçova Termal Tesislerinin bulunduğu alanda bulunan doğal termal çıkışlar “Agamemnon Kaplıcası” olarak adlandırılmıştır.
Uygarlığın gelişmesine paralel olarak toplumlar, yaşam kalitelerini de geliştirme isteği ve iradesi ortaya koymuşlar, bu nedenle de doğanın insanlığa sunduğu olanaklardan, zenginliklerden daha fazla yararlanma çabası içine girmişlerdir. Özellikle sanayi devrimi sonrası hammadde kullanımı giderek artmaya başlamış ve buna paralel olarak enerji tüketimi de her geçen yıl daha fazla artmıştır. Öyle ki günümüzde toplumların refah seviyesi birey başına tüketilen enerji miktarı ile orantılı olarak ölçülür hale gelmiştir. Bugüne kadar fosil yakıtlar olarak nitelendirilen enerji kaynaklarından yararlanılarak enerji ihtiyacının karşılanması biçimi;
- Fosil yakıtların ömrünün azalması, yakın gelecekte tükenecek olmaları,
- Dünya nüfusunun artışına bağlı olarak enerji tüketiminin artışı nedeniyle çevreye verilen zararın giderilemez hale gelmesi,
- Yaşanabilir bir dünyanın varlığından şüphe duyulur hale gelmesi,
- Her bakımdan çevrenin kirletilmesi, bundan canlı yaşamının son derece olumsuz etkilenmesi farklı enerji kaynaklarına yönelinmesi çabasını getirmiş ve bu konuda toplumlar ciddi arayışlar içerisine girmişlerdir.
Diğer yandan fosil yakıtların yeryüzünde eşit dağılım göstermemesi, enerji arzında ve arz güvenliğinde ülkeler arasında var olan rekabet ve çatışmalar, enerji açısından kıt kaynaklara sahip ülkelerin toplumlarının yaşam seviyesini ciddi anlamda olumsuz olarak etkilemeye başlamıştır. Tüm bu nedenlerle ülkeler, daha çok söz sahibi olabilecekleri yeni enerji kaynaklarına yönelme gereğini duymuşlardır. Geçmişten bu yana bilinen ve ancak çok kısıtlı olarak kullanılan jeotermal enerjiden yararlanma uygulamaları da giderek artan biçimde çeşitlilik göstermeye başlamıştır. Gelişen bilim ve teknoloji farklı enerji türlerinden yararlanma çeşitliliğini arttırmaya katkı sağlamıştır.
Jeotermal enerji, bu anlamda; yerli, yenilenebilir, çevre dostu bir enerji türü olarak çok geniş bir kullanım aralığında yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, Balçova – Narlıdere jeotermal sahası da 1960’lı yıllardan bu yana geliştirilerek uygun kullanım alanlarında, artan çeşitlilikte kullanılmaya başlanmıştır. Jeotermal şehir ısıtmacılığı ve termal turizm amaçlı kullanımlar yaygın olarak gelişmiştir.
Ülkemiz jeotermal kaynak varlığı açısından Avrupa’da birinci sırada bulunmaktadır. Ekonomik işletmeciliğe uygun kaynakların %70’i Batı Anadolu’da yer almaktadır. Diğer yandan 2007 yılında yayımlanan 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu ile yasal altyapı oluşmuş durumdadır ve olumlu etkileri son yıllarda yapılan büyük ölçekli yatırımlarla kendini göstermektedir.